eğitim sektöründe girişimcilik

Online eğitim, teknoloji girişimcileri için en zor alanlardan biri. Bu alanda yeni projelere imza atmak isteyen gençler bir şekilde benimle temasa geçiyorlar. Ben de seve seve paylaşıyorum tabi deneyimlerimi.

Sürekli aynı şeyleri söyleyip durduğum için oturup bir temize çekeyim dedim. Aşağıda yazdıklarımı önceden bilseydim belki de inekle.com'u hayata geçirmeye cesaret edemezdim.

Peki pişman mıyım? Tabii ki hayır. Cehalet yaratıcılığın ve girişimciliğin ön koşuludur. En güzel yeniliklere hep sektör dışından kişiler imza atmıştır.


Sahte Talep

Eğitim sektörünün devasa büyüklüğüne aldanmamalıdır çünkü ortada doğal bir talep yoktur. Tamamen devlet dayatmasıyla yaratılan sahte bir piyasa söz konusudur.

Çocuklar durduk yerde okula gitmezler. "Eti senin kemiği benim." mantalitesiyle bırakıldıkları korkunç görünüşlü binalardan bahsediyoruz. Öğrencilerin ezici bir çoğunluğu kötü öğretmenler ve kötü şartlardan ötürü derslerden ve özellikle de matematikten nefret ederler.

Mesela mesleki eğitim sektörü gerçek bir talep üzerine kuruludur. Verilen sertifikasyonlar sayesinde insanlar kariyerlerinde ilerleyip daha yüksek maaşlı işlere girerler.

Devlet tarafından dayatılan eğitimde ise motivasyon problemi vardır. "Okumazsan adam olamazsın." ile trigonometrik denklemler arasındaki bağ çok soyuttur. Tekme tokat veya azar ile somutlaştırıldığında ise daha da motivasyon kaybına yol açar.

Peki eğitim eğlenceli hale getirilemez mi? Getirilebilir ama bu ancak iyi öğretmenler ve minimal bir müfredat ile mümkündür. Öğretmenlerinin saygı görmediği ve düşük maaş aldığı, eğitim bakanlığının sürekli sistem değiştirdiği ve ağır bir müfredat dayattığı ülkede eğitim eğlenceli hale getirilemez.

Notlandırma sistemiyle bodozlama şekilde oyunsallaştırılabilir fakat bu daha da beter sorunlar doğurur. Esas eğitilmesi gereken kitle kendini daha da ezik ve rezil hisseder. Öğrencilerin psikolojisi bozulur ve yaratıcılıkları yok olur. "Sonradan test edilmeyecek hiç bir materyal öğrenmeye değmez" ve "Her sorunun tek bir cevabı vardır, ucu açık problemler yoktur" gibi yanlış düşünceler kök salar. Debelenip yüksek not alan öğrenciler ise eğitim hayatları sona erince hangi parametreyi maksimize edeceklerini şaşırırlar. Onlar için öğrenmek çoktan iç güdüsel bir mesele olmaktan çıktığı için öğrenmeyi de bırakırlar.

Neyse bu konuda çok doluyum, biz konumuza dönelim!

Eğer zorunlu eğitim çarkının bir köşesine kendi ürününüzü monte edip zorunlu hale getirmezseniz, üzerinde o kadar uğraştığınız ürün için çok da çılgın bir talep olmadığını görürsünüz. Hele verdiğiniz hizmet için bir de para istiyorsanız vah halinize!

Dayatmadan eğitim vermek fitness center açmak gibi bir şeydir. Bir şehirde yüzlerce fitness center açıldığı zaman o şehirde yaşayan sağlıksız insanlar bir anda sağlıklı olmazlar. Zaten bilinçli ve sağlıklı bir kitle daha da sağlıklı olur. Yani toplum içindeki sağlık uçurumu iyice artar. Aynı şekilde gönüllü eğitim alan kişiler de zaten bilinçli ve eğitimli insanlardır ya da onların çocuklarıdır.

Girişiminiz online ise işiniz daha da zor. Veliler en azından dört duvar görebilmek isterler. Yan sekmede Facebook açılabilen bir ortamda çocuklarının öğrenim görebileceklerini düşünmezler çünkü çocuklarına güvenleri sıfıra yakındır.

 

Başarının Cezalandırılması

Zorunlu eğitim sisteminin dışındaysanız insanların sizi terketmesi kolay olur. "Acı yoksa kazanç da yok" sözü eğitim için de geçerlidir. Güzel bir arayüz dizaynı sadece bir yere kadar deneyimi iyileştirebilir.

Ayrıca zar zor kazandığınız bir müşteriyi kendisini memnun ettiniz diye de kaybedebilirsiniz. Evet, doğru duydunuz. Normalde müşteri memnuniyeti müşteri sadakatına dönüşürken, online eğitimde müşteri kaybına dönüşür. Matematiği sizin sayenizde toparlayan öğrencinin artık size ihtiyacı yoktur.

Eş bulma platformlarında da aynı dinamik söz konusudur. Evlenecekleri eşi bulan kişiler üyeliklerini kapatıp giderler. Fakat eğitim platformlarında durum biraz daha farklıdır: Memnun ayrılan müşterileriniz sizi arkadaşlarına dahi tavsiye etmeyecektir çünkü (inekle'deki bir öğrencinin deyimiyle) rakiplerinin ekmeğine yağ sürmek istemeyecektir.

 

Kalitenin Anlaşılamaması

Veliler karpuzun iyisini algılayabilirler, ama eğitimin iyisini anlayamazlar. Dolayısıyla ikna süreçleri (lüks sektörlerde olduğu gibi) hep fiyat ve marka üzerinden gerçekleşir. Veliler TV reklamı ya da 100 yıllık marka görmek isterler. Düşük fiyatı ise kalitesizlik olarak yorumlarlar. Önceden tercih edilmeyen bir okul, satın alınıp "Bahçeşehir Koleji" damgası yiyince aynı öğretmenler ve aynı müdürle bir anda doluverebilir.

Bu durum yeni bir internet girişimi için ciddi sorunlar yaratır. "İnternette sunulan her servis fiziksel muadiline kıyasla daha ucuzdur" ve "Ucuz eğitim kalitesiz eğitimdir" ön yargılarının yarattığı çelişkiyi bir şekilde çözümlemeleri, ayrıca henüz daha ürün oturmamışken çok yüksek reklam bütçeleri harcamaları gerekir.

 

İlk Kitle Problemi

Genelde teknolojik ürünler müşteri tabanları yaygınlaştıkça hızla ucuzlarlar. Birim maliyetler düşer, girişimci için yeni gelir kapıları açılır vs. Fakat ürün ilk çıktığında pahalı olur. Birilerinin risk alıp denemesi gerekir. 

Bu noktada iki problem baş gösterir:

1) Eğitim deneyselliğe açık bir alan değildir. Herhangi bir veli çocuğunun kobay yerine konmasını istemez, yeni ürünleri önce başkalarının çocukları denesin ister. Zira çocuğu diğerlerinden geri kalacak diye feci bir korku içindedir. Herkesin gittiği yoldan başka bir yola sapmaya niyeti yoktur. (Bu dinamik, baştaki zorlukları atlatabilirseniz lehinize çalışacaktır.) Dolayısıyla bırakın ürününüzde iterasyon yapıp yeni versiyonlar çıkarmayı, ilk versiyonu deneyecek aday bulmakta bile zorlanabilirsiniz. Genel olarak sektörün yerinde saymasının en temel sebebi budur. Yeniliklerin büyük çoğunluğu hep dayatmayla gelmiştir. Tabi dayatmayla gelen yeniliklerden de hayır gelmemiş ve insanları yeniliklerden daha da soğutmuştur.

2) Yukarıda bahsettiğim tutuculuktan ötürü yeni ürününüzü denemeye açık olan tek kitle en çaresiz kitledir ve en çaresiz kitle de genelde düşük gelir grubundandır. Dolayısıyla baştaki yüksek maliyetlerinizi sırtlayacak güce sahip değillerdir. Mesela inekle (kar amacı gütmemesine rağmen) düşük gelir grubundaki kişilere pahalı, yüksek gelir grubundaki kişilere ise gereksiz geliyor. Yani proje orta sınıfa oynuyor. (Gerçi orta sınıf ortada yok, orası ayrı bir mesele.)

 

Dual Müşteri Yapısı

Aslında öğrenciler yaşları gereği deneyselliğe çok açıklar, fakat parayı veren onlar değiller. Hizmeti alan ve parayı veren farklı kişiler. (Mesleki eğitimde ise aynı kişiler.) Bu dual yapı, zorunlu eğitimde sorun yaratmazken gönüllü eğitimde feci bir probleme yol açar: Aynı anda hem veliye ve hem öğrenciye dokunmanız ve onları ikna etmeniz gerekir.

İki tarafa ulaşmanın optimal kanalları farklı olduğu için pazarlama maliyetleriniz minimum ikiye katlanır. Ayrıca iki tarafa farklı dilden hitap etmeniz, farklı dizayn prensipleriyle yaklaşmanız gerekir. Bu da ürününüzün arayüz dizaynında orta yolu bulmaya çalışmanıza sebep olur ve karaktersiz bir şey ortaya çıkarma riskinizi artırır.

Ürününüzü ücretsiz sunarak ve pazarlama faaliyetlerinizi sadece öğrenci kitlesine odaklayarak velileri tamamen saf dışı bırakmayı deneyebilirsiniz. Bunu deneyip "başarılı" olan bir iki girişim var. Fakat reklamdan para kazanmayı ummak bir kaç açıdan sakıncalı:

  • Ufak bir kitleye kimse reklam vermez. Dolayısıyla niş bir ürüne sahipseniz reklam almakta zorlanırsınız. Her halükarda güçlü bir sermayeyle başlamalısınız ki büyüyene kadar dayanabilesiniz.
  • Kullanıcılar ürününüzde az vakit harcıyorlarsa (ki fayda bazlı ürünlerin doğasında bu vardır) reklam değeriniz (büyük bir kitleniz olsa da) az olacaktır.
  • Kullanıcıların çok vakit harcadığı, sosyal bir ürüne sahipseniz de başka bir problemle boğuşmak zorunda kalırsınız: Platformunuz hızla yayılmaya başladığında (ki başarılı sosyal platformlar hep üssel hızla büyür) işler bir anda çığrından çıkabilir. Ürününüz ücretsiz olduğu için "ipini koparan" gelecek ve içerideki sosyal ortamın kalitesi bozulacaktır. Eğitimde kalite algısının ne kadar hassas olduğundan bahsetmiştim. Dolayısıyla bu sorunu göz ardı edemezsiniz. Yoksa kitleniz hızla erimeye başlar.
  • Öğrencilerin alım gücü çok düşüktür. Ortalama bir öğrencinin harçlığı ancak kantinden karnını doyurmaya yeter. Dolayısıyla birim reklam değeriniz hep en alt sınırda seyredecektir.
  • Birim reklam değeriniz az olduğu için çok fazla gösterim yaratmanız gerekecektir. Bu da ürününüzün dizaynının tam anlamıyla içine edilmesi demektir.
  • Bir noktada çocukları cips, çikolata reklamlarına boğmanın etik boyutlarını da sorgular hale gelirsiniz.

 

Aşırı Regulasyon

Eğitim hassas ve politize bir konu olduğu için sürekli devlet denetimindedir. Yapabileceğiniz inovasyonlar kanunlarla sınırlıdır. Bugün olası bir iş modeli, yarın yeni bir kanunla iki dakikada çöpe dönüşebilir. Hatta bu risk iş modelinizin başarısıyla doğru orantılıdır. (Büyüyünce çok daha fazla kişinin radarına girersiniz.)


Son uyarım yeni üniversite mezunlarına...

Girişimcilik, iş dünyasında seçilebilecek tartışmasız en zor meslek. Eğitim ise teknoloji girişimi yapmak için belki de en zor sektör. O yüzden lütfen tekrar bir düşünün.

Daha henüz yeni mezun olduğunuz için ister istemez en derin girişimsel dürtüleriniz eğitimle ilgili. Oysa dünyada çözülmeyi bekleyen yüz binlerce problem var.

Size tavsiyem iş dünyasına başka bir açıdan dalıp, girişimci radarlarınızı açık tutmanız ve üniversitede edindiğiniz arkadaş ilişkilerini korumanız. Sonra tekrar bir araya gelip, doğru fikir ve doğru zamanlamayla başka projelere imza atarsınız.

Unutmayın daha çok gençsiniz! Erkenden aşırı zor işlere kalkışıp sonra girişimciliğe küsmeniz hepimiz için kayıp olur.